A governance model for ıncreasing the positive effects of ınstitutions on the long run economic growth

The main aim of this study is to critically analyze the effects of institutions on economic growth on the basis of a deeply literature review with a technological point of view. This study found that culture, traditions, tacit knowledge, openness to innovations are the outstanding points in new century and we assert that for increasing positive effects of institutions in the long term there should be a model for management and governance of business of institutions that is the whole economy in the digital macroeconomics. In the era of the upcoming industry 4.0, smart cities and egovernment paradigms there should be integration of IT and business processes via a valid management and governance model. With the assumption that innovation digestion and cutting-edge IT capability of institutions have positive effect on their profitability and competency in the market, COBIT model is found to be a valid and sustainable framework for effective and efficient institutional set-ups that provide a sustainable platform for economic value creation cycle.Bu çalışmanın temel amacı, kurumların ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini derinlemesine bir literatür taraması temelinde eleştirel olarak analiz etmek ve teknolojik bakış açısıyla bu hususta bir çözümleme üretmeye çalışmaktır. Bu çalışma, kültür, gelenekler, zımni bilginin, yeniliklere açıklığın, yeni yüzyılda öne çıkan noktalar olduğunu ve uzun vadede kurumların olumlu etkilerini arttırmak için kurumların dijital makroekonomide bir yönetim ve yönetişim modelinin gerektiğini ortaya koymuştur. Endustri 4.0, akıllı şehirler ve e-devlet çağında bilgi teknolojileri (BT) ile iş süreçlerinin bir geçerli yönetim ve yönetişim modeli sayesinde entegre edilmesi gerekir. Yenilikçilik iştahının ve kurumların BT becerilerinin kapasitelerinin piyasadaki karlılık ve yetkinliklerini olumlu yönde etkilediği varsayımıyla, COBIT modeli, sürdürülebilir bir platform sağlayan etkin ve verimli kurumsal kurulumların ekonomik değer yaratma döngüsü için geçerli ve sürdürülebilir bir çerçeve olabildiği tespit edilmiştir

The Future of the Audit Related Professions in the Light of Risk and Benefits of Artificial Intelligence Advancements

The study analyzes the potential impacts of super AI on traditional auditing and investigative practices, ethical considerations, and the role of auditors and investigators in the face of increasing automation and dependence on AI systems. The study uses a deductive approach to analyze data collected from secondary sources, including academic journals, business reports, and government publications Using literature knowledge and business reports, it is tried to make analysis and assessments on the risks and benefits of usage of super AI over audit and investigating professionals. The study identifies several risks and problems associated with super AI, including automation of auditing and investigation processes, dependence on AI systems, ethical considerations, lack of technical expertise, and security concerns. The study concludes that while AI can provide significant benefits to the audit-related professions, there are also critical risks that need to be addressed to ensure ethical and effective use of AI in auditing practices. It is important for these professions to carefully assess the benefits and risks of AI and take appropriate measures to minimize the risks and maximize the benefits. With a problem-solving approach, it is aimed to produce applicable suggestions for audit authorities and professional in Türkiye to help provide reasonable mitigating of its upcoming risks to reasonable level and increase its benefits to the upmost. The study suggests various policies, strategies, and projects for improvement, requiring a concerted effort from all stakeholders

Value Optimization as a Governance Goal: An Analysis over the Regional Development Agencies in Turkey

Value creation, adding value and organizational value concepts are being related with corporate mission and vision as basic principles at the literature. However, there is no a specific framework or standard on how to create adding value at corporate level. Furthermore, rather than how to create adding value to organization, in fact the value optimization is concerned on how to optimize attainable and sustainable corporate value in accordance with risks and resources that need to be optimized. COBIT-5, proposes process model for value optimization which needs to be tailored according to organizational goals stemming from stakeholder needs. Because of the necessity of extensive digital conversion, e- government applications are constantly increasing, so the governance of IT systems and the co-operation of business processes have become a necessity in terms of value production. In this study, with a solution finding approach, our research problem defined for regional development agencies (KA) as inability to optimize value for regional governance and local development. It is argued that 5 out of 43 problems of KA defined in 2014 by State Auditing Board (DDK), that are somehow related with value optimization processes could be conceptually modelled for KA with a process model subdivided as assessment, direction and monitoring.Değer oluşturma, katma değer elde etme ve kurumsal fayda literatürde daha çok ilkesel düzeyde kurumsal misyon ve vizyonla ilişkili bir şekilde ifade edilmektedir. Ancak yeni değerin kurumsal ölçekte nasıl oluşturulacağına dair bir çerçeve veya standart mevcut değildir. Kurumsal olarak değerin elde edilmesinden çok mevcut kaynaklar ve riskler dikkate alınarak nasıl maksimum düzeyde sürdürülebilir bir şekilde oluşturulacağı aslında bir optimizasyon konusudur. COBIT-5 bu anlamda değer optimizasyonunu kurumsal ölçekte ve süreç yönetimi düzleminde bir yönetişim ilkesi olarak ele alarak paydaş ihtiyaçlarına göre hizalanan kurumsal hedefler için yönetilmesine olanak sağlayan bir çerçeve sunmaktadır. Yaygın dijital dönüşüm gereği, E-devlet uygulamaları sürekli arttığı için BT sistemlerinin yönetişimi ile iş süreçlerinin birlikte yürütülmesi değer üretimi açısından bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu araştırmamızda, bölgesel kalkınma ajanslarının (KA) açısından bölgesel yönetişim ve yerel kalkınma açısından katma değer veya fayda optimizasyonunun yapılmaması temel araştırma sorunu olarak ele alınmaktadır. Devlet Denetleme Kurulu (DDK) tarafından KA dinamiklerinde 2014 yılında tespit edilerek raporlanan 43 ana sorunlardan bazısının değer optimizasyonu ile ilişkili olduğu iddia edilerek fayda optimizasyonunun değerlendirme, yönlendirme ve izleme olarak üç alt süreç üzerinden nasıl yapılacağına dair süreç uygulama modeli geliştirilmektedir

Hindistan ile Pakistan’da yükselen popülizmin ikili ilişkilere etkisi ve Keşmir sorunu

Latin Amerika, Avrupa ve ABD’de kendinden sıkça söz ettiren bir inceleme konusu haline gelen popülizm, aynı zamanda Hindistan’da Modi’nin ve Pakistan’da İmran Khan’ın iktidara gelmesinden sonra Güney Asya bölgesinde güncel siyaseti belirleyen önemli bir unsur olarak görülmektedir. Bu makale, popülizm literatüründe oldukça az ele alınmış olan popülizm-uluslararası ilişkiler ilişkisine ve Güney Asya örneğine yoğunlaşmaktadır. Popülizmin yükselişi altında Hindistan ve Pakistan’ın dış politikaları gözle görülür bir dönüşüm geçirmiştir. Örneğin Khan, İslami tonu güçlendirilmiş bir popülizm anlayışıyla Pakistan siyasetini olduğu gibi şekillendirmiştir. Pakistan’ın ABD’den gitgide uzaklaşadursun Çin ve İran gibi müttefiklerle yakınlaşması, Modi’nin Hindistan’ının Pakistan ile ilişkilerinin daha da gerilmesine ortam sağlamaktadır. Tabii Modi’ye bakıldığında, onun sağ popülizminin keskin bir Müslüman karşıtlığı pratiğinden beslendiği görülecektir. Bu yönde bir söylemin yarattığı siyasal ortamda Müslümanlara karşı saldırıların artış göstermesi şaşırtıcı değildir. Benzer doğrultuda, Modi’nin söylemi, İslam ile ilişkilendirilen sözde tehdidin salt iç kaynaklı bir sorun teşkil etmediğine işaret etmektedir. Hatta Pakistan’ın şeytanlaştırılması, Modi’nin “Hint-Pasifik” kavramsallaştırmasında anlamını bulan etnosantrik dış siyaset görüşü ile örtüşmektedir. Bu doğrultuda, Modi’nin bölgede Pakistan’ın baş müttefiki olarak Çin’i de hedef alması da anlamlıdır. Modi’nin dış siyaset anlayışının sağ popülist motifleri Keşmir sorununda kolaylıkla ayırt edilebilir. Modi’nin, sorunu İsrail-Filistin çatışmasına benzetmesi ve bu eksende uluslararası hukuka taşıması göze çarpmaktadır. Keşmir’de tarihin en çatışmalı döneminin Modi-Khan döneminde yaşanmakta olduğu gözlemlenmektedir. Khan özelinde, Pakistan’ın Suudileri karşısına alarak Keşmir sorununu diğer İslam ülkeleri ile yakın ilişki geliştirme ve iç siyasette taban desteğini ilerletme çabaları dikkate değerdir. Ancak, bu şekilde, bölgede “Keşmirlilik” kimliğinin gitgide zayıflamakta olduğu ve İslami kimliğin öne çıkmasıyla ulus-aşırı İslamcı unsurların güç kazandığı bir gerçektir.Publisher's Versio

The effects of pregnancy on the sexual life of Turkish women

Aim: To investigate the effects of pregnancy on the sexual life of Turkish women Materials and Methods: One thousand twenty six pregnant women were included in the study. The Libido Scoring System, which is a questionnaire consisting of four questions about the frequency of intercourse, the partner initiating the intercourse, orgasm and masturbation status of the pregnant women, was completed by all patients. Both pre-pregnancy and pregnancy sexuality was evaluated independently using this scale. Results: The frequency of sexual intercourse during pregnancy significantly decreased from 3.07/week to 2.40/week (p<0.05). The masturbation rate during pregnancy was significantly lower than the pre-pregnancy period (3.6% vs 4.9 %, p<0.001). The percentage of pregnant women who never had an orgasm was significantly higher compared to the pre-pregnant period (21.7 % vs 10.8 %, p<0.01). The rates of initiation of sexual intercourse in the pre-pregnancy period by men and by women were 94.5% (970/1026) and 5.3% (54/1026) respectively. In pregnancy period the rates of initiation of sexual intercourse by man and woman were 93.4% (904/968) and 6.6% (64/968) respectively (p=0.0001). The mean libido scores during pregnancy were statistically lower than the pre-pregnancy period (6.38±0.04 vs 7.31±0.04, p<0.001). Conclusion: Pregnancy has a negative effect on the sexual life of women, but more prospective studies are required to clarify the mechanisms

Evaluation of the anatomical and electrical axis of the heart after pneumonectomy

Aim: To investigate the position of the heart after pneumonectomy and, also to find out how the changes in the electrical axis of the heart contribute for the possible electrocardiographic and echocardiographic changes. Methods: Ninety-eight patients with pneumonectomy were included to this observational study. To calculate the rotation of the heart and angle measurement two perpendicular lines, one septal and another atrioventricular, were drawn on the images acquired from thoracic computed tomography. Thoracic CT were taken at every 3 months for the first two years. On electrocardiograms net QRS vectors, amplitudes of p waves, findings of right and left ventricular hypertrophy, and other possible changes were recorded. Results: The mean age of all patients was 55.51 ± 8.9. Right pneumectomy was performed in 40 (57%) and left pneumonectomy in 30 cases (43%) cases. There was no significant change regarding both the angle of rotation and the amount of pleural effusion between the findings of the second and first year after the operation. The QRS shift was significantly more pronounced in patients with left pneumonectomies than right pneumonectomies. On echocardiography these cases showed right ventricular hypertrophy and increased pulmonary artery pressures in the second year when compared to the preoperative period. Conclusions: The current study showed that many significant changes occurred in the electrocardiographic and echocardiographic parameters of the heart after pneumonectomy

Citogenetičko oštećenje u turskih radnika na koksnim pećima izloženih policikličkim aromatskim ugljikovodicima: povezanost s genskim polimorfizmima CYP1A1, CYP1B1, EPHX1, GSTM1, GSTT1 i GSTP1

The aim of this study was to determine the frequencies of chromosomal aberrations (CA) and cytochalasinblocked micronuclei (CBMN) in peripheral blood lymphocytes from Turkish coke oven workers and the influence of CYP1A1, CYP1B1, EPHX1, GSTM1, GSTT1, and GSTP1 gene polymorphisms on these biomarkers. Cytogenetic analysis showed that occupational exposure significantly increased the CA and CBMN frequencies. Gene polymorphisms, on the other hand, did not affect CA or CBMN in either exposed or control subjects. However, due to the limited sample size, our findings need to be verified in future studies with a larger sample.Cilj je ovog ispitivanja bio utvrditi učestalost kromosomskih aberacija (CA) i mikronukleusa (CBMN) u limfocitima periferne krvi turskih radnika na koksnim pećima te utjecaj genskih polimorfizama CYP1A1, CYP1B1, EPHX1, GSTM1, GSTT1 i GSTP1 na te biopokazatelje. Profesionalna je izloženost ovih radnika značajno povećala učestalost CA i CBMN, ali genski polimorfizmi nisu utjecali na ove parametre bez obzira na to je li se radilo o radnicima ili o kontrolnoj skupini. Međutim, značaj je naših rezultata ograničen zbog malog uzorka te su potrebna daljnja istraživanja s većim uzorkom da ih se potvrdi

Operational stability and degradation of organic solar cells

Recently, Organic solar cells (OSC) have been increasingly utilized all over the world. The changes made in the organic components of the organic solar cells enable them to exhibit good features such as mechanical flexibility, lightness and high power generation efficiency even under lower light intensities. However, operational stability is an important parameter for organic solar cells. Despite the aforementioned advantages of organic solar cells, degradation in operational environments limits their use in harsh conditions. Studies have shown that the organic layer and the cathode layer of the OSCs are degraded by external factors, and this adversely affects the operational stability and productivity of OSCs considerably. The overall efficiency of an organic solar cell is defined as a function of life cycle and efficiency of energy generation. Therefore, the shorter the life cycle becomes, the lesser the overall efficiency of OSCs gets. Recent studies are focused on improving the operational stability and power generation efficiencies of OSCs by reducing the effects degradation induced by external factors, such as climatic conditions and thermal fatigue. The purpose of this study is to assess how organic solar cells work, how they degrade from external factors, such as water and water vapor, and how these parameters affect the operational stability as well as the efficiency of the organic solar cells

The roles of pre–P-wave versus peri–P-wave fractionated electrograms for atrial substrate beyond entrainment response

Atrial tachycardia (AT) with alternating cycle lengths is sparsely reported, and, hence, the ideal mapping strategy has not been firmly established. Beyond the entrainment during tachycardia, some fragmentation characteristics might also give important clues for its possible participation in the macro–re-entrant circuit. We discuss a patient with prior atrial septal defect surgical closures who presented with dual macro–re-entrant ATs related to a fragmented area on the right atrial free wall (240 ms) and the cavotricuspid isthmus (260 ms), respectively. After ablation of the fastest AT on the lateral right atrial free wall, the cycle of the first AT changed to the second AT that was interrupted on cavotricuspid isthmus, proving the dual tachycardia mechanism. This case report addresses the utilization of electroanatomic mapping information as well as fractionated electrogram timing with respect to the surface P-wave as guides for ablation location